23 Ocak 2015 Cuma

Meğer Namusluymuş Namussuz



Ertem Eğilemez'in "Namuslu" Filmi Günümüzde Çekilseydi

             Hepimizin hatırladığı filmlerden biridir. Seksenli yıllarda, yeni yeni alışılmaya çalışılan "Serbest Ekonomi" sisteminin toplumu nasıl bir rekabet girdabına çektiğini oldukça güzel anlatır. "Köşeyi nasıl dönerim" diyen girişimci (işsiz, güçsüz güruh), "rüşvet almadan geçinemem" diyen bir memur kesimi falan. Bu filmde özellikle memur kesimin yaşadığı dram konu edilmiştir. Ali Rıza (Şener Şen) kendi halinde, dürüst, namuslu bir mutemettir (eskiden, maaşlar banka hesaplarına yatmadığı zamanlarda, maaşları dağıtan kişidir mutemet, bugünlerde pek kalmamıştır herhalde)


             Çalıştığı devlet dairesinde herkes tarafından hor görülür sebebi de bildiğimiz gibi namuslu, rüşvet almayan, dürüst bir tip olmasıdır. Sadece iş çevresinde değil evde de aynı muamele vardır. Karısı Naciye (Ayşen Gruda) Kaynanası (Adile Naşit ) Kayınçosu (Erdal Özyağcılar) Oğlu (adını çıkaramadım). Kısacası "Namuslu" diye kimse tarafından saygı görmeyen bir tipdir. Bir aybaşı çalıştığı dairenin maaşlarını almak için Merkez Bankasına gider paraları çantaya doldurur binadan çıkar. Ara sokaklardan birinde hırsızlar tarafından soyulur. Hemen durumu müdürlerine bildirir. Fakat kimse Ali Rızaya inanmayıp parayı onun çaldığını ve bir yere sakladığını düşünmektedir. Ali Rızaya yaranmak ve çaldığı düşünülen paraya ortak çıkmak için ona yaranmaya başlarlar. Ali Rıza ne kadar "çalmadıııııııııım" desede kimseye anlatamaz derdini. Sonunda kafayı sıyırır. Bu şekilde itibar gördüğü için çok kızgındır insanlara. İntikam almaya, bir ders vermeye karar verir. Bu sefer çevresindeki herkesi dolandırır ve kaçar.



Peki Günümüzde Çekilse ?

Şimdi öncelikle günümüzde rüşvet verme olayı öyle eskisi gibi, defter arasına para sıkıştırarak ya da yan cebe falan koyarak yapılamaz. Cep banklar, mobil şubelerden falan yapılır kamera karşısında çekilebilecek değerde bi rüşvet sahnesi kalmazdı. Rüşveti alanla verenin yüzlerindeki o gülünç ifadeleri, tavırları göremezdik mesela.Ali Rıza gibi mutemetler de olmazdı, çünkü maaşlar doğrudan banka hesaplarına yattığı için bi mutemete gerek kalmazdı. Mutemetlik mesleği olmayınca Ali Rıza gider bankada veznede çalışırdı ya da belki muhasebecilik yapardı falan ama elinde o kadar para taşımasını gerektiren bir iş olmazdı. Çünkü her şey internet üzerinden halledilir, maaşlar dijital rakamlar olarak bankalarda dururdu. Ali Rızanın günümüzde yapacağı iş, veznedarlık şeklinde kurgulanırsa, hikayede olaylar şöyle gelişebilirdi mesela; Sabahtan akşama veznede güvenlik kameraları altında çalışır durur, eğer olur da bankada bi soygun olsa dahi, her şey kameralara kaydolduğu için kimse Ali Rızadan şüphelenmez böyle komik bir hikaye de ortaya çıkamamış olurdu. Dolayısı ile böyle bir film bu gün çekilemez çekilse de boktan bi film olur.


Filmden Akılda Kalanlar

Ali Rıza : Çalmadııııııııığğğmm. Çalmadııııııığmm. Böyle itibar bana gerekmez. Boşuna heveslenmeyin kırk para yok bendeeee. Hırsız değilim ben.

Esnaf : Çal! Sana helaldir abi.

Ali Rıza : Aaağğğğğaaaeeeeeaaaeeee.

Aile : ...

Ali Rıza : Öyle olsun. Pekala. Çaldım. Evet... Evet... Ben hırsızım.

30 Eylül 2014 Salı

Al Gözüm Seyreyle

Şehir boşalsa bir anda kimse kalmasa
Bir ben yürüsem yollarda
Ne trafik olsa ne de kalabalık
Yalın ayak, başı kabak gezsem
Karşıdan bu tarafa bir ben geçsem
Tekneyi de ben kullansam
Yahut yürüsem köprüden bir başıma
Tüm balıklar martılara kalsa hem
Seyreylesem İstanbul'u yalnız akşamüstleri
Ne güzel olmaz mı?


Ali Koyuncu


28 Eylül 2014 Pazar

gürültü

Aşık olmak anlık, sevmek ömürlük
Güzel sevmek anlık, güzel görmek ömürlük
Bilmek anlık, öğrenmek ömürlük
Bakmak anlık, görmek ömürlük
Hissetmek güzel, yaşamak daha güzel


Ali Koyuncu

8 Haziran 2014 Pazar

''Yedi Bela Hüsnü'' günümüzde çekilseydi!


Bildiğiniz gibi bu filmde Hüsnü (Kemal Sunal), Hüsniye (Oya Aydoğan) isimli kızı tavlamak için yancısı Cemal'den (Şevket Altuğ) ücreti mukabilinde öğütler alarak bunları uygulamaktadır.Diğer yandan Hüsniye'nin oturduğu mahalleye P.Malik denen (Ali Şen) bir mafya babası göz koymuş;burdaki, alacaklısı olduğu Makbule Hanım'a ( Çıkaramadım) ait ev ve dükkanları ele geçirmek ve yıkıp yerine lüks konutlar dikmek istemektedir.Duruma uyanan Cemal, mahalleliyi sövüşlemek için onlara süper bir kabadayı tanıdığını, Hüsnü'nün mahalleyi P. Malik'ten koruyabileceğini iddia eder. E işte sonra da olaylar gelişir, Cemal'in gazıyla kendini kabadayı zanneden Hüsnü, şaka maka P.Malik'i duman eder,aşıklar kavuşur falan.

Peki ya şimdi çekilse?

Şimdi öncelikle Hüsnü, zevkle izlediğimiz Hüsniye'nin önünde dravdan adam dövme, penceresinin altında playback yapma gibi izlerken eğlendiğimiz şeyler yapmaz Cemal'den de akıl almaz doğrudan Hüsniye'yi facebook'tan dürtüp durur, SMS'e ve cevapsız çağrıya boğardı. Zaten P.Malik de mahalleliyi zorla evlerinden atmak yerine paşa paşa gerekli yerlere bağışlarını yapıp belediyeye gider, mahalleyi kentsel dönüşüm bölgesine çevirtir, olmadı riskli alan ilan ettirirdi. Böylece mahallelinin evleri hızlıca kamulaştırılır, mahalleli İstanbul'un dışında bir siteye postalanır ve ardından tekrar özelleştirilerek üç otuz paraya P.Malik'e verilirdi. P.Malik istediği lüks konutları dikerken Hüsniye ve ailesi Halkalı toplu konutlarında hayatına devam eder, Hüsnü de bu salaklıkla kızın nereye taşındığını bile öğrenemeyeceği için bok gibi bir film izlemiş olurduk.

''Uykusuz'' dergisi Barış Uygur'un köşesinden alınmıştır.











Filmden akıldan kalanlardan :)

Suya attım bir taş
Çıkardı bir ses: Faş, faş..
Kafama biri vurunca
Gözümden geliyor yaş

Hüsniye, Hüsniye
Beni döndürdün deliye
İstersen beni sor Veli'ye
Diyecek ki, 10.30'da binecek Hüsnü gemiye...

Hüsnü: Nasıl buldun Hüsniye? Cemal dedi ki, en güzel aşk şiiriymiş...

akşamüstü notları


13 Şubat 2014 Perşembe

Parasız Yaşayan Adam

Bir yıl boyunca, parasız, kredi kartsız, borç almadan yaşayabilir misiniz? Bunu Mark Boyle başardı.

Mark Boyle, 32 yaşında bir İrlandalı. İrlanda’da dört sene işletme ve iktisat okudu. Para üzerine eğitim alsa da daha adaletli bir dünyaya inandığı için altı yıl İngiltere’de organik gıda firmalarında yöneticilik yaptı ve kendisine bir yat bile alabilecek kadar çok paralara kazandı. Organik yaşam konusuyla ilgilenmeye üniversitenin son döneminde Mahatma Gandhi’yle ilgili bir videodan sonra başladı. Hindistan halkının hayatını değiştiren Gandhi, onun da hayatını değiştirdi. Mücadelesine önce alışkanlıklarında ve yaşam tarzında bazı değişiklikler yaparak başladı.

“Hayatta görmek istediğin değişim sen ol” onun mottosu halini aldı. Dünyada ki sorunlar, adaletsiz sistemler, doğanın talan edilmesi artık onun daha fazla dikkatini çekmeye başladı. Ve sonunda aslında bunların temelde ortak bir nedene bağlı “paraya bağlı”olduğuna inandı ve parayı hayatından çıkarmaya karar verdi.

Mark Boyle, parasız yaşama başlamadan önce kendine ilkeler oluşturdu. İhtiyacı olan şeyi ya kendi imal edecekti ya da imalatçısını tanıması gerekiyordu. 6 aylık bir hazırlık sürecinin sonunda hala kendini tam olarak hazır hissetmiyordu. Kafasını karıştıran birçok şeye rağmen tek emin olduğu şey bu projeden vazgeçmeyecekti. İlk adımı bedava olarak artık kullanmadıkları eşyaları başka insanlarla paylaşanların kurduğu “Freecycle” internet siteleri aracılığıyla bir karavan bulmak oldu. Tamamen bedava bu ev moralini düzeltti ve haftanın üç günü çalışması karşılığı karavanının bir çiftliğin arazisine rahatça park edebildi.Hayatta kalabilmek için nelere ihtiyacı olduğununu bir listesini yaptı. Önce beslenme sorununu çözmesi gerekiyordu. Bunun için bazen doğayı kullandı , bazense kendi ektiği besinleri. Bu arada kendisi bir vejetaryen.
Temizlik işlerini yakınındaki bir nehirde halletti, dişlerini mürekkep balığı kıiçığı ve rezene tohumu ile temizledi. Ulaşım için bisikletini kullandı, yemeklerini ve ısınmasını odun sobasıyla halletti. Medya, deneyimlerini paylaşacağı blog’una büyük bir ilgi gösterdi. Bu arada bu bir yıl boyunca blog’una yazı yazmak için bir dizüstü bilgisayar ve sadece aranabilen bir mobil telefonu olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Bu iki elektrikli aleti şebekeye bağlanmadan geçireceği bir yıl boyunca ya rüzgar enerjisi elde etmek için kurduğu değirmenine ya da bisikletiyle onlarca kilometre yol yaparak ziyaret ettiği bir arkadaşına başvuruyordu. Arkadaşları ve ailesi onu hep destekledi ama maalesef kız arkadaşı bu tür bir yaşamı benimsese de böyle bir deneyimi kaldıramayıp onu yarı yolda bıraktı.
Onun düşüncesine göre insanlar artık hayatlarında gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunun farkında olmadan gerekli gereksiz sürekli bir tüketim çılgınlığına bürünmüş durumdalar. Ve birçoğu bunu yaparken aslında satın aldığı ürünler için başkalarının nasıl bedeller ödemek zorunda kaldığının yeterince farkında değil.
“Eğer kendi yiyeceğimizi yetiştirirsek, en ufak bir parçasını ziyan edemeyiz. Eğer kendi masa, sandalyemizi yaparsak, canımız sıkıldığında bir kenara fırlatıp atamayız. Eğer suyumuzu içebilmek için temizlemek zorunda kalırsak, içine başka pisliklerin karışmasına göz yumamayız.”

Yukarıdaki argümanlar aslında eşyalara verilen değerin aslında harcanan emekle alakalı olduğunu düşündürmüyor mu? Çaba harcayarak elde ettiğimiz şeyler, kolay yoldan para vererek alınanlardan çok daha değerlidir..
Mark kendisine birçok kişinin kendisine yakıştırdığı gibi, bir anti- kapitalist olarak görmüyor. Aslında kendisine hiçbir şeye karşı olarak isimlendirilmekte istemiyor. O sadece sürdürülebilir bir hayatın mümkün olabileceğini dünyaya kanıtlamak istiyor.
“Eğer bu tüketim çılgınlığı ve beraberinde getirdiği çevre tahribatı mutluluk getirseydi, o zaman bir nebze anlamlı olabilirdi. Ancak bütün bulgular bunun tersini gösteriyor. Yani daha fazla para daha fazla mutluluk getirmiyor.”
Bu seçtiği yaşam biçimi Mark’ın hayatında çokda olumlu gelişmelere neden olmuş. Parasız yaşamı seçtiği o dönemde daha çok arkadaş edinmiş, daha az hasta olmuş, ve kendini asla olmadığı kadar formda hissetmiş. Ancak bu biçimde tek başına yaşamayı aslında herkese önermiyor.
Mark Boyle, parasız geçen yılının ardından bir de kitap yazmış. Adı ’Meteliksiz‘ . Bu kitabı ile kendisiyle benzer hedefleri olan kişilere, düşüncelerini anlatmayı hedefliyor. Kişisel macerasının ötesinde enerjinin aşırı tüketimine, yerel ticaretin önemini yitirmesine, para nedeniyle insan ilişkilerinin geri planda kalmasına itiraz ediyor. Bu nedenle onun hareketi, felsefi yönüyle insanlık için başka türlü bir yaşam mümkün derken, kitabı da gündelik hayata dair detaylı açıklamalar içeriyor.

http://dunyalilar.org/man-lives-without-money.html